Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız



''Benim hayatımın 25 yılı küçük taşra kasabalarında geçti. Oralarda yazmak korkunç bir şey tabii, bir anlamda yalnızlık içi yalnızlık. Öyle ki bir Türkçe öğretmeni ile karşılaştığında seviniyorsun. Ya da herhangi bir insanın ağzından Sait Faik'in adı çıksa ona çok yakın bir akrabanı görmüş gibi bakıyorsun.İçinden, sırf Sait Faik'i biliyor diye sarılıp öpesin geliyor. ''

''Kelime dediğimiz işaretler, herhangi bir yere yan yana yazılabilen ve yalnızca gözle görülebilen şeyler değildir. Bir büyüsü vardır onların, bir giyinikliği, bir çıplaklığı, bir derinliği, bir karanlığı, bir aydınlığı, bir belirsizliği vardır.''

'' Oldum olası kesin şeylerden ürkmüşümdür zaten. Kesin olan şey benim gözümde ölüdür çünkü; beyaz da siyah da bu anlamda ölüdür. Ama grideki beyaz canlıdır; o yok gibi gözüken bir var, var gibi gözüken bir yoktur. ''

'' Ege'de havas derler hevese. Çocukluğumda bizi, oğlak sürüsü güder gibi;  'havas etmeyin, havas etmeyin' diye sürekli uyarırlardı. Uyaran ses annemizin babamızın sesini kullanan yoksunluğun sesiydi hiç kuşkusuz. Ne varsa heveste var aslında. Heves ruhun soluğu''

'' En güzel kelimelerden biri gölge. Ben, kendim olacağıma , gölgem olmayı isterdim. Hayatın içinde solgun solgun dolaşmak. Hem herkese dokunmak hem de kimseye dokunmamak..Belki başka bir Hasan Ali vardır da ben onun gölgesiyimdir.''

'' Heba'daki sınır bölümünü çalışırken şöyle bir cümle yazdım: 'Sadece Suriye topraklarından değil, belki yedi sekiz kalaşnikofla Türkiye tarafından da ateş ediliyordu mevzideki nöbetçilerin üzerine. ' Bu cümleyi yazdım ama bir türlü içime sinmedi. Neden sinmediğini de anlayamadım. Üç dört gün sonra birden yanlışı buldum. Yanlış olan şuydu; cümle bize mevzideki nöbetçilerin üzerine her iki taraftan da ateş edildiğini söylüyordu ama cümlede yer alan nöbetçiler iki ateş arasında değildi, cümlenin sonunda duruyorlardı. Hemen düzelttim ve cümle romanda şu şekilde yer aldı: Sadece Suriye topraklarından değil, mevzideki nöbetçilerin üzerine belki yedi sekiz kalaşnikofla Türkiye tarafından da ateş ediliyordu.'

'' En sevdiğim kelime: Belki. En sevmediğim kelime: Mantık''

'' İnsan kalemi alıp yazmak için eğildiğinde gerçekten doğru dürüst yazmak istiyorsa , ya kendi boyutlarını kavramayacak kadar büyümeli ya da kendi kendini göremeyecek kadar küçülmelidir.''

'' İnsan kendinden başka hiçbir yere gidemez. Gittiği yeri de kendine dönüştürür çünkü. Dönüştüremezse bir yolunu bulup yıkar gittiği yeri, harap eder. Kimi zaman topla tüfekle yıkar, kimi zaman sevgisini sele dönüştürerek tatlı öpücüklerle yıkar, kimi zaman da sivri külahlı şeytanların bile akıl edemeyeceği başka yollarla yıkar.''

'' Romanını yazıp bitirdiğinde yazar susmalı diye düşünüyorum. Çünkü, son cümlesi de yazılmışsa artık roman konuşmaya başlamıştır ve o andan itibaren yazarın söylediklerinin pek hükmü yoktur.''

'' Evet, yazmak yeldeğirmenleriyle savaşmaktır zaten aynı zamanda. Hatta, insan ortalıkta yeldeğirmeni göremediğinde, savaşmak için kendi yeldeğirmenini bile yaratıyor.''

'' İlkokul ikinci sınıftayken başımın arkasında avuç içi kadar yuvarlak bir alanda saç çıkmadı. O yıllarda temizlik kaygısıyla öğrencilerin saçları makineye tutulurdu. Saçım uzamadığı için orayı örtemiyordu. Orası ayna gibi parlıyordu. Akranlarımdan biri bir gün ben onlara doğru yaklaşırken '' Aha! Aynalı geliyor.'' dedi. O çocuğun o cümlesi bence, kaderimi değiştiren bir cümle oldu. O günden sonra içime kapandım ben. Kasabada bir gölge halinde dolaşmaya başladım.''

'' Ben rakı masalarında sohbeti dengeleyen sessizlik unsuru olarak bulunurum.''


Etiketler: ,