Heba, Döne Döne Okunacak Bir Kitap

Heba, Hasan Ali Toptaş
Mazı, 27.06.2017

Bir gün, Hasan Ali Ağabey'in bir kitabına aşık olacağımı adım gibi biliyordum. Kayıp Hayaller Kitabı'nda okuduğum ''Annem, duvara dayanmış bir çoban çeşmesiydi.'' cümlesinden beri biliyordum. Nihayet o kitapla karşılaşmanın mutluluğu içindeyim; kaldı ki bu kitaba birkaç ay önce başlamış ve okuyamamıştım. Zamanlama evrendeki en önemli şeydir diyen ne kadar haklı.

2016'  da yayınlanan Kuşlar Yasına Gider'den önceki kitabıymış Heba ve neredeyse her eseri gibi bu da ödül almış (Sedat Simavi Edebiyat Ödülü).

Toptaş'ın dili de tıpkı Şule Gürbüz gibi çok sürprizli, çok şiirsel . Bunu nasıl anlatmalı bilmiyorum; hepimizin her gün kullandığı kelimeleri öyle farklı şekilde sıralıyorlar ki sanki bin kişinin aynı resmi elde edeceği bir yapbozdan onlar üç boyutlu bir bina yapıyor. Elif Şafak'ın Siyah Süt öncesi dönemi de böyleydi, beni çarpardı. Defalarca okusam da, mesela Mahrem'i, elime her alışımda yeniden şaşırır, ilk kez okuyor gibi olurdum.

Ziya ve Kenan isimli iki erkeğin etrafında şekilleniyor hikaye. 20 yaşında, korkunç , sahiden korkunç, insanı delirtecek kadar berbat koşullarda askerlik yapıyorlar ve orada kesişen yolları bir daha ayrılmıyor. İki adamın da kendince dramatik hayat hikayeleri var ve Ziya huzuru bulmak amacıyla sığındığı Kenan'ın köyünde başına gelecekleri asla tahmin edemiyor. Farklı olmanın başlı başına bir lanet olduğu Anadolu kırsalında bu iki yaralı adam insan olmalarının bedelini ödüyor hem de bomba gibi bir finalle.  Tabi ki asıl önemli olan kurgu değil dil ve üslup..Pek çok sayfada hayranlıkla kendimden geçtiysem de pek az kısmından alıntı yapabiliyorum ve fark ediyorum ki metnin bütününden koptuğunda cümlelerin büyüsü azıcık da olsa soluyor:



Heba, Hasan Ali Toptaş
''Ardından da tuttum zaman denen büyük silginin himmetine sığındım.''

''Bilirsin zihnimizde karanlık bir ezber odası vardır ve şartlar oluştuğunda orada uyuyan ezberler dilimizden yahut hareketlerimizden dökülür.''

''Aslında o sırada yürümedi de, sıcak ve neşeli uğultular saçan bol nakışlı bir kilim gibi kasaba ayaklarının altından kaydı sanki''

''Çocuğun gideceği mektep bilhassa oyun oynadığı sokakların öteki ucunda olmalı değil mi? Çocuk mektebine hatıralarının sıcak titreşimleri arasından geçip gitmeli. Sonra, her daim mektepten kaçma imkanı olmalı çocuğun, hiç kullanmasa bile bir eliyle kalem tutarken öteki eliyle bu imkana ara sıra şöyle bir dokunmalı; aksi takdirde fena halde nefesi daralır ve kağıdın yüzündeki harflere o daracık nefesle bakar, öyle değil mi?''

'' Bu akraba meselesi içinden çıkılmaz bir şeydir. Bazen için kopar dışın bağlı kalır mesela bazen de için bağlı kalır ama dışın kopar. Bazı akrabalara da yokluğunda kavuşulur ne yazık ki. Evet, hayatın oynadığı oyunlar yüzünden bazen öyle olur ya da insanı ihmalkar kılan hayatın gürültüsü yüzünden.''

'' İnsan bir kez lafa başladı ve birazcık yol aldı mı kendi sesiyle kendini şımartıyor galiba. Şımarmak da biliyorsunuz, çocukluğumuzdaki ruha misafirliğe gitmektir.''

'' Gelecek, geçmişin bok yemesinden başka bir şey değildir zaten biliyorsunuz, ne yaparsak yapalım bir mucize olmadığı müddetçe bu gerçeği asla değiştiremeyiz''

'' Fakat unutmayın, dua edecek kişi eline bir taş almalıdır''



Kitaplığıma bir Hasan Ali Toptaş rafı eklemenin  ve o rafın karşısında saygıyla eğilmenin zamanıdır.





Etiketler: , ,