Ruhun Gökkuşağı, Mehmed Uzun


Tesadüflerin masama kondurduğu bir kitap bu. Oda arkadaşıma ait. Birine ödünç vermiş. Okuyunca iade için geldi ve sahibi olmadığından bana teslim etti. Kapak çok sevimsiz geldi. Ucuz, dijital baskı gibi. Bu aralar da kitabım yok. Geceleri, Kayıp Zamanın İzinde okuyorum . Acelem yok, yavaş yavaş gidiyorum. Yedi kitaplık dev bir eser sonuçta.

Şöyle bir bakayım, neymiş derken elli sayfa okuyuvermişim! Sonra elimden bırakamadım, 400 sayfayı su gibi içtim.

İsveç'in karlar altında, şömineli- şaraplı- penceresinden orman gözüken sevimli bir dağ evinde roman yazmaya çalışan bir adamla başlıyor kitap. Bu adam, yazarımız Mehmed Uzun . Mezopotomya'da geçen romanının karakterleri ile haşır neşirken maalesef telefon çalıyor ve Türkiye'de yayınlanmış romanı hakkında dava açıldığı haberini alıyor.

Bu haberden sonra artık yazamıyor ve davanın görüleceği 4 nisan 2001'e kadar tam sekiz haftasını geçmişi düşünerek, savunmasını yazarak ve dertlenerek geçiriyor.

Önce dedim ki ''Kardeşim, gitmişsin dünyanın en medeni ülkesine, belli ki oralarda sevilmişsin, tutunmuşsun, Yaşar Kemal'in arkadaşısın, İsveççe kitaplar yazmış, İsveç PEN kulübüne  katılmışsın , eşini bilmiyorum ama çocuklarından bahsediyorsun, yani nedir seni bu kadar kederlendiren ?''

(Not: 1926 yılında PEN'e üye olan ülke sayısı 25 idi. Günümüzde 102 ülkenin üye olduğu ve 144 merkezi olan uluslararası PEN Kulübü aynı zamanda UNESCO'nun insan hakları danışmanlığını yapmaktadır.)

Kitabı bitirdiğimde gözyaşlarım aktı, gitti. 2007'de ölen sevgili Mehmed Uzun, bil ki amacına ulaştın. İyi ki yazmışsın, senin gibisini ben duymamıştım zaten ama senin bahsettiğin onlarca yazarı, şairi de hiç bilmiyordum.

Ruhun Gökkuşağı, yazarın kendi dilinden kendi hayatı. 1953'de Siverek'de doğan, ilkokula başlayana kadar sahici bir cennette, olağanüstü bir dede ile, üzüm-incir bağları arasında geçen çocukluk..60 ve 71 darbeleri ile alt üst olan hayat..Çıkardığı politik dergiden dolayı kesinleşen altı yıllık hapis cezası kararının ardından 1977'de İsveç'e iltica..


Uzun, bir süre göçmen gettolarında takıldıktan sonra anlıyor ki ilk yapması gereken şey o insanların arasından çıkmak. Edebiyat çevreleri ile iletişime geçmek. İsveççe kursuna başlıyor.  Kendisinden haberdar olan PEN kulüpten davet alıyor . İsveç'in ileri gelen yazarlarından birkaçı onunla tanışmak istiyor. Hatta anadilinde yazması için ısrarcı olan Edfelt bir anlamda yazarımızın manevi babası oluyor ve Uzun, anadili Kürtçe ile roman yazmanın kaderi olduğunu iyice anlıyor.

İlgimi çeken şu oldu, Mehmed Uzun , desteklenen / sevilen bir yazara dönüşme yolculuğunda her adımını acıyla atıyor. Sanki severek, zevkle yaptığı bir şey değil Kürtçe yazmak. Bunu misyon ediniyor. Çünkü anadilini sadece sözel olarak biliyor. Yazılı dili tanımıyor ve 76'da hapishanedeyken, dilini, alfabesinden başlayarak , kuzeninden öğreniyor .

Yıllar boyunca bir karınca gibi, yavaş yavaş, kan-ter içinde, bin bir emekle yazıyor. Sanki kendisini doğuruyor. Hep hüzünlü, acılar içinde, durmadan ağlayan çaresiz bir çocuk hissiyatında. Şansı İsveç'de olması. İskandinav edebiyatını hiç bilmiyorum. Günümüz yazarlarından (Erlend Loe ) bir-iki okuduysam da bana kalsa İskandinavya bol para, konfor, alkol filan demek. Ama Uzun'un etrafı o edebiyatın ustalarıyla çevrili. Üstelik hoş, entelektüel kadınlarla sevgili oluyor. Epeyce bahsettiği üç kadın var kitapta. EE, OT ve LE. (Kitapta tüm özel isimler böyle yazılmış, ad-soyad baş harfleri ile)


Kitap boyunca onlarca yazar adı var. Tüm dünyadan , çoğunu hiç duymadığım bir sürü eser. Bir sürü tarihi olay, kişilik. Çılgınca okuma ve keşfetme arzusu duyuran yüzlerce satır. Ön yargılarımı sorguladığım yığınla mesele. Ve şahane bir final. Hem de en şahanesinden.

Yazarın yayınlanmış 10 kitabı var Google'a göre. Umarım Dicle'nin Sesi ile başlayarak hepsini okuma şansım olur.

Puanım 10 üzerinden 9.




Etiketler: ,