Kaiken, Sisle Gelen Yolcu, Halusinasyon: Dersimiz Seri Katiller


Yayınlanmış tüm Grange kitaplarından (Yanılmıyorsam Türkçe'de 12 tane) sadece dört tanesini okumamışım ve favorim açık arayla Lontano-Kongo'ya Ağıt ikilisi. Hatta ben Grange'ın yerinde olsam tüm romanlarımda aynı baş komiser karakterini kullanırdım. Erwan Morvan'ın ruh hali, ailesiyle ilişkisi, alışkanlıkları öyle derinden işlenmişti ki karakteri yolda görsem tanıyacak hale gelmiştim; bu benim için önemli bir kriter. Behzat Ç'ye de bu nedenle aşık olmuştum, adamın çocukluğunu bile biliyorduk ve ete kemiğe bürünmüştü zihnimizde- dizinin de etkisi ile tabiki-.

Kaiken'deki polisimizin adı Olivier Passan. Adam katıksız bir Fransız ve amansız bir Japonya hayranı. Koruyucu ailelerle büyümüş, kokaine bulaşmış sonra tövbe ederek polis olmuş ve çok çekici, soğuk bir kadın olan Naoka ile evlenmiş ve iki çocuk sahibi olmuş. Roman ''Doğumcu'' adını taktıkları bir seri katil hikayesi ile başlıyor. Gebe kadınları kaçıran adamın peşindeki Passan, aslında suçluyu buluyor fakat üstlerini ikna edemiyor ve bu onu deli ediyor. Kimseye haber vermeden yardımcısı ile katili takip ediyor. Bir şekilde adam ölüyor fakat Passan ve ailesi için kabus devam ediyor.

Kaiken'de en sevmediğim şey birbiri ile alakasız iki hikaye olması. Doğumcu başlı başına bir kitap olabilecekken birden işin içine Naoka'nın geçmişi, kadına kafayı takmış bir çocukluk arkadaşı giriyor. Genelleme yapılamaz elbette ama Japon kültüründen, kadının o soğuk, ketum hallerinden , kendini delice seven kocasından bile birçok sır saklayan karakterinden hiç hoşlanmadım. Grange, iki kitap yazacakken üşenip hikayeleri tek kitaba sığdırmaya mı kalkmış anlayamadım.

Sisle Gelen Yolcu konu bütünlüğü açısından çok başarılıydı. Kişilik bölünmesi yaşayan bir sürü adamın sonunda bir deneyin içinde olduğunu anlıyoruz. Elbette Grange yine uçmuştu. Kendisi de kokain mi kullanıyor acaba? Kahramanları neredeyse hiç yemek yemeden, sadece çamur gibi kahveler içerek ve amfetaminden eroine her türlü uyuşturucuyu kullanarak acayip atraksiyonlar yapıyor. Profesyonel katilleri atlatıyor, hareket halindeki trenlere atlıyor , ultra zekiler, minicik ipuçlarından kocaman sonuçlara ulaşıyorlar vs. Kitabı elimden bırakamadım, gece gündüz okudum, bir tek Taş Meclisi'nde biraz daralmıştım ama Kaiken ve Sisle Gelen Yolcu'da aksiyon on numara beş yıldız.

Halusinasyon başka bir yazarın kitabı. Yine bir seri katil hikayesi. Mike isminde dibe vurmuş bir polisimiz var. Peş peşe üç cinayet işleniyor. Katil kurbanlarına feci işkence yapıyor ve deli gömleğine sararak bırakıyor. Kollarına da 118 rakamını damgalıyor.

Mike abimiz, ipuçlarının peşine düşüyor ve sayfalar ilerledikçe tuhaf şeyler oluyor. Kurbanların karınlarına yazılmış isimlerin üçü de Mike'ın hayatındaki kadınlar. Hikaye garip bir şekilde Mike'ın katil olabileceğini düşündürüyor. Sonlara doğru işin içine CIA'nın yaptığı gizli deneyler, çocuk kobaylar gibi bir sürü ayrıntı giriyor. Final ise tam bir karmaşa. Katil Mike'mı, babası mı, başkası mı hala anlamadım.

Halusinasyon'da beğendiğim bir nokta gerçekçi olması. CSI gibi dizilerdeki polis karakterleri çok yardımsever, ekip ruhu ile dolu, zeki iken gerçek hayattaki polislerin tembel, ön yargılı, kıskanç, zekadan yoksun olduklarını söylüyor ki tamamen katılıyorum.

Soğuk kış günlerinde, özellikle de kafamı meşgul etsin diyorsanız seri katiller bence iyi bir seçenek. Dizileri de öyle. Becerebilirsem Dexter'a başlayacağım bakalım.

Herkese keyifli bir kış diliyorum.


Etiketler: , ,