Kabuk Adam



''Yaklaşık iki yıldır Avrupa'nın en büyük nükleer fizik laboratuvarında çalışıyordum. En iyi okulların diplomalarını kağıt peçeteler gibi üst üste yığmış, böylesine genç bir yaşta, 25 yaşındaydım, bu dev laboratuvarda tez olanağı elde eden ilk Türk öğrencilerden biri olmayı başarmıştım. Uzun yıllar baleyle uğraştığım, kısa ömürlü edebiyat dergilerinde öyküler yayınlatıp ödüller kazandığım için çok yönlü diye tanımlanırdım. Sonuçta insanlara pazarlayabileceğim birkaç özelliği, birkaç kurumsal başarıyı yine kağıt peçeteler gibi diyeceğim , üst üste koymuştum. Oysa gerçekte ben bunalımdan kurtulamayan, hiçbir düşünceye ,inanca ya da insana bağlanmayan, sürekli huzursuz, karamsar ve yapayalnız biriydim. 

''Ağır aile baskısı ve şiddetle geçen çocukluk yıllarım, dünyayı acı çeken ve çektirenlerin bulunduğu bir savaş alanı gibi algılamama neden olmuştu ve sanırım haklıydım da. Emekleme çağımdan beri sadece zeki ve başarılı olduğum sürece sevgi- ya da sevgi diye adlandırılan bir şeyi-  göreceğimi öğretmişlerdi bana ama hiç kimse, sevmeyi nasıl başaracağımı öğretmemişti.''

''Bu araştırma merkezi , beni çökerten son darbe olmuştu, içten içe çürümüş bir ağacı deviren fırtına gibi. Burası bir gettoydu ya da manastır. Bizden istenen üç şey vardı: çalışmak, çalışmak,, çalışmak,.Hastalanmadan, üzülmeden, bunalıma girmeden, aşık olmadan, hiç teklemeyen bir jet motoru gibi çalışmak. Böyle bir yerde yıllarca tutunabilmek için , insanın bir tutkusunun, iş dışında herhangi bir bağlılığının olmaması, kendi benliğini gözden çıkarmayı, bedenini dışlamayı, duygularını bastırmayı öğrenmesi gerekir.'' (Tanıdık geldi mi?)

''Bugün artık biliyorum: Hayatın bize verip verebileceği tek ödül, tek armağan sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta katlederiz.''

''O gözden ırak adada öğrendim ki cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil bir peygamber olabilir.''


Uzunca bir süredir hapiste olan Aslı Erdoğan'dan okuduğum ilk kitap. Beğenmeye koşullanmış olarak başladım ama çok beğendim diyemem. Yazdığı ilk eser , sonrakilere şans vermek lazım tabi. Beni iten biraz da '' Az gelişmiş ülkenin talihsiz kadını'' olduğu için mi Avrupa tarafından bu kadar sevildi, ödüller aldı sorusu. Ne de olsa refah içindeki yabancılar böyle acıklı hikayelere bayılıyor. 

Bir diğer önemli neden yaşadığım dehşet. İnsan nasıl kendine bu kadar yabancı olabilir? Yara bere içinde, karnı aç, dişleri kırık bir deniz kabuğu satıcısına bu kadar anlam yükleyebilir? Kitap boyunca bunu düşündüm. Yaşadığı nasıl bir çaresizlik , ümitsizlik ve yabancılıktır ki aşkı o adamda bulduğunu düşündü?

En azından ,çocuğum CERN'de fizikçi diye övünebilmek için birkaç ömrü birden telef edebilecek olan hırslı ana-babalara şevkle öneriyorum.  


Etiketler: , ,