İyi Dilekler Ülkesi, Aşkın Celladı, İnsan Ne İle Yaşar?

İnsan Ne İle Yaşar; Tolstoy

Bir arkadaşımın kitaplığını yağmaladım geçenlerde. Bu üç kitap o sayede elime geçti. Üçünde de unutmak istemediğim yerler oldu, tarihe notlarımı düşeyim.

1. İnsan Ne İle Yaşar; Tolstoy

Ne iddialı bir isim değil mi? 120 sayfalık kısa bir kitap. İnsan Ne İle Yaşar, Üç Soru, İnsana Ne Kadar Toprak Lazım ve Tanrı Gerçeği Bilir, Ama..başlıklı dört ayrı öyküden oluşuyor.

Birinci öykünün sonunda şöyle diyor kahraman:

'' Tanrının, insanların birbirinden ayrı yaşamasını istemediğini anladım. Bu yüzden her birine ihtiyacı olan şeyi bildirmiyor. Onların birlikte yaşamalarını istiyor ve bu yüzden her birine, hepsine gerekli olanı bildiriyor.

Şimdi anlıyorum ki insanlara her ne kadar hayatta kalmalarının sebebi kendi çabalarıymış gibi gözükse de hakikatte onları yaşatan sadece sevgidir.''

İkinci hikayenin sonundaki mesaj da çok güzel:

''En önemli an şu andır çünkü bir tek ona sözümüz geçer. İnsana en gerekli olan kişi şu an yanında olan kişidir çünkü kimse günün birinde bir başkasına işinin düşüp düşmeyeceğini bilemez ve de insan için en önemli uğraş o an yanında olan kişiye iyilik yapmaktır. Zira bu insanın yeryüzüne gönderiliş gayesidir! ''

2. Aşkın Celladı ; Irvin D. Yalom

Aşkın Celladı

Çok, çok beğendiğim, sevdiğim bir kitap oldu. Yalom'un Divan'ı benim başucu kitabımdır. Enfes bir kurgu, harika bir anlatım vardır. Aşkın Celladı'nda da aynı şeyi hissettim. İsmine aldanmayın, kitapta tam 10 adet terapi öyküsü var. Her biri diğerinden güzel, şaşırtıcı.

Aşkın Celladı ilk hikaye ve Yalom'un kendisi için yaptığı bir tanım. Aşıklara terapi yapmaktan hiç hoşlanmadığını anlatıyor. İyi bir terapist karanlıkla savaşır oysa romantik aşk gizemle beslenir diyor fakat Thelma isimli hasta 70 yaşında gelip umutsuzca aşık olduğunu söylediğinde -üstelik kendinden 30 yaş küçük terapistine- onu hemen kabul ediyor.

Diğer hikayelerden bir kısmı şöyle; tecavüz yasal olsaydı denerdim diyen bir kanser hastası, ergenken hamile kalıp doğan ikiz kızlarını evlatlık veren, daha sonraki evliliğinden olan kızını lösemiden kaybeden yas sürecinde bir anne, çok şişman olup buna hiç değinmeyen genç bir kadın, master yaptığı üniversitenin hocasından gelen üç mektubu bir türlü açamayan bir akademisyen..

Kesinlikle zevkle, merakla okunuyor ve birçok ışık yakıyor içimizdeki karanlıklara. Kitaplığım için de bir tane alacağım.

3. İyi Dilekler Ülkesi; Hamdi Koç 



İlk 50 sayfada çok sıkıldım. Deliliğin sınırlarında genç bir adam var. Bir gün hiçbir şey yapmamaya karar veriyor. Öyle yatıyor , patron gelip kapısını kırıyor vs. Sonradan ailesinin öyküsünü anlattıkça hikaye ilgimi çekti. Adamın babası 12 mart darbesinde tutuklanmış , 12 eylül darbesinde ise ablasını alıp götürmüşler ve o andan itibaren aile dağılmış. Ablasının tutukluluk sürecinde yaşadıklarını anlattığı aşağıdaki sayfada içim feci acıdı:


İyi Dilekler Ülkesi; Hamdi Koç


Daha sonra adam askere gidiyor ve Güneydoğudaki savaşta kalıyor uzun süre.  Orada kafayı hepten sıyırıyor. Bakın ne diyor.

''Sınır boyundaki karakollar jandarmanın kutsal güç sayıldığı zamanlarda kaçakçıları korkutmak için yapılmış ama artık civardaki köylere 'devlet hala burada' mesajı vermekten başka hiçbir işlevi kalmamış, korunması arazi bakımından imkansız, terkedilmesi de prestij bakımından imkansız hedefler halinde düzenli olarak saldırıya uğruyordu. Sanki PKK keyifli keyifli gelsin, assın, kessin, nefsini köreltsin, stres atsın, gevşesin diye oraya atılmış birer kurbandı o karakollar''


Hikayenin başı-sonu biraz karışık. Adamımız bir ara seri katil oluyor, rastgele birkaç kişiyi öldürüyor, bir köpeğin peşine düşüyor, babası ile kavgalar ediyor vs. Çok da tavsiye etmiyorum doğrusu  İyi Dilekler Ülkesi'ni.

İyi Dilekler Ülkesi

Mutlu eylül sonları sevgili dostlar..Keyifli okumalar. Sahi siz neler okuyorsunuz bu ara?

Etiketler: , ,